17 Ağustos 2012 Cuma

Bu yazı, içinde kendini bulan ve okuyan herkese ithaf edilmiştir




Yani sana..

Biri sana sarıldığında, önce onun kollarını gevşetmesini bekle...

Seni Sevmek, sevmek sadece. Böyle bazen içim şişer benim. Sarılasım gelir tüm sevdiğim ve özlediklerime. Bu duyguyu severim. Güçlendirir beni, yüreğimi genişletir. Her şeyde bulurum sonra seni. Güneş doğarken bulurum, batarken bulurum, kahve fincanından aldığım bir yudumda, uykumda, hatıralarımda, konuşmam bitince telefonumu kapattığımda. Suratsız komşularımla asansör sohbetlerini anlatırım sana, alışverişe gittiğimde neyin güzel ve ucuz olduğunu anlatırım, okuduğum kitabın cümlelerini duyururum sen duymasan bile, kahvemi içerken yanıma oturturum ve bol bol gülümserim sana. Aldığın hediyeye bakarken hatırlarım seni, bazen hiç olmadık zamanda düşersin aklıma. Bazen yüzünü bilmem ama hatırlarım bana hissettiklerini. Severim seni.

Yüzüne–cismine, paylaştıklarımıza değil, isminin yanına dostluk, arkadaşlık, sevgililik, tanıdıklık koymadan, sadece içimdeki varlığınadır sana olan sevgim. Hissettiklerim büyür, başkalarına yayarım senden sonra. Sonra her şeyi severim böyle böyle... Sen bunu bilmezsin belki de...

Seni sevmek, varlığın için teşekkür etmektir. Varlığını bildiğimde, güçlü olduğumu hissetmek ve her şeyi güzellikle başarabileceğimden emin olmaktır.

Seni sevmek, güzeli çirkini–iyiyi kötüyü bir bulmaktır. Hepsi aynıdır, hepimizin aynı olduğu gibi aslında...

Seni sevmek, kocaman yüreğinde yerimi almaktır. Mutlu olmaktır orada mırıl mırıl, sütünü bekleyen kedi gibi...

Seni sevmek, karşıdan karşıya geçerken elimi tut istemektir. Sen buna şaşırıp, 'ben yanımda biri olmadan, karşıya geçemiyorum' sansan da...

Seni sevmek, dinlemektir seni sadece. Anlamaktan ve hak vermekten ziyade, karşımda, olduğun ve hissettiğin gibi kendinle konuşmana tanıklık edebilmektir sessizce...

Seni sevmek, gönlünde misafir olarak ağırlanmaktır. En rahatından, en keyiflisinden ve kendini en evinde hissettireninden...

Seni sevmek, “bunu sana yaptım” “bunu sana aldım” derken, seni de mutlu etmek için delirmektir. Kendimi mutlu ederken, seni de kattım demektir.

Seni sevmek, başka bir katmanda tanıdık olduğumuzu bilmektir. Zamanların üstünde sevmektir sadece.'Kardeştik belki de' diyebilmektir.

Seni sevmek, konuşmalarımızın arasında aslında hiç söylenmeyeni keşfetmektir bazen. İçimi dolduran, yüreğime dokunan ve sözcüklere dökülemeyecek kadar gerçek olan...

Hatırımı sorduğunda, merak edildiğimi bilmektir. Seni sevmek, sadece sevmektir, senin öğrettiğindir bana.

Seni sevmek, çokça özlemektir, sen hiç bilmesen de özlendiğini. Eğer hissedersen bil ki, kollarım her zaman açıktır sana aslında..

Seni sevmek, sana saygı duymaktır ve bazen önünde eğilmektir. Ruhunun öğrettiklerine, kişiliğine ve özündeki güzelliğe...

Seni sevmek, zamana bakmadan sevmektir bazen. Yıllara bakılır “bıktım senden” denir şakadan, ama her yeni gün, yeni başlanır sevgiyle, özenle arkadaşlığa...

Bazen o zaman kısacık gelir, ama tanışıklığımız kısadır sadece. Biz birbirimizin hayatında yokken bile, sevmişizdir birbirimizi sanki...

Seni sevmek, masallarında dolanmaktır beraber. Kime benzediğini bilmeden, belki de yanından geçtim az evvel...

Seni sevmek, çocuklaşmaktır çokça. Seviyorum seni, yine gülümsettin beni demektir attığım kahkahada... Başım okşanır, verdiğin bir cevapla...

Seni sevmek, boynundaki incileri sevmektir. Onların sana ne kadar yakıştığını bilip, o diziden bir inci olmak ve seni izlemektir tüm günlük koşturmanda...

Seni sevmek, gülerken üzerine düşerek, omzuna kafamı yaslayabilmektir. Senin kahkahanı da katmaktır kahkalarımın arasına...

Seni sevmek, kokunu hatırlamaktır. Bazen “o bunu çok severdi” diyebilmektir.

Var olduğunu bilmekten mutlu olmaktır. Orada bir yerde, ekranın başında, bir adım yada kilometrelerce uzakta, bazen de kelimelerin arasında...

Mutlu olduğunu bilip daha çok mutlu olmaktır adına. Aklıma düştüğünde, iyi dileklerimi yollamaktır alacağını bilerek, gülümseyerek...

Zamansızlığından yakınırken, yapabileceğim bir şey olup olmadığını sormaktır. "Benim elimi, senin elin say" diyebilmektir, ellerimi-zamanımı- aklımı sana vermekten mutlu olmaktır rahatlaman adına...

Sana kısaltma isim takmaktır bazen, bazen de sana özel bir sevgi cümlesi uydurmaktır. İçimdeki isimsiz sadeliğine ulaşana kadar saçmalamaktır bazen. 'Canım' ve 'hayatım'dan başka...

Sarılarak gösteremem, anlatarak gösteremem, öperek gösteremem sevgimi... Bu kadar sevgi, gösterilemez bunlarla...

Seni düşününce, gülümserim ben. İçim ısınır, yüreğim genişler. Gözlerim dolar bazen. Varlığına şükrederim, güçlenirim. Hep orada ol dilerim, bir gün olur da orada olmazsan bile teşekkür ederim, yine de seni sevmeye devam ederim.

Seni sevmek, bu yılda – sonraki yıllarda da, yeni tanışmış yada tarih çok eski olsa da hep aynıdır aslında... Sevgi bitmez, bir kez yaşanıldıktan sonra...

Şimdi teşekkür ediyorum sana...

Varlığın içimi doldurdu ve yine gülümsetti beni şu anda...

Kocaman sarılır, sen bırakana kadar da bırakmazdım seni.

Eğer olsaydın burada...

hayatım ve 4 duvarım...

Hayat ne kadar garip demi hayat kimi için iyi kimi için kötü. insan içinde bulunduğu hayatın kıymetini ne zaman anlar. yada anlarsa ne yapar. bunlar çok felsefi sorular cevapları mı her kişi için farklıdır. benim için hayat nedir. ailem sevdiğim dostlarım ve işim. aslında sınırlı bi hayatım var. 4 duvar gibi 4 ayrı hayatım var benim. işin ilginci ben hep bu duvarlara çarpa çarpa yaşıyorum hayatımı. insan kendine bu kadar mı zarar verir bu kadar mı sevdikleriyle kendini acıtır. bazen düşünüyorum hangi duvarım daha çok acıtıyo beni diye cevap yok hangisi acıtmıyo ki beni. artık o kadar acım çektimki hissizleştim sanki. bazen kendimden korkuyorum çok gaddar olabiliyorum sevdiklerime karşı. ben duvararıma tutunmaya çalıştıkça onlar beni acıttılar. sonuç şu anda geldiğim noktadayım. ne kadar oldu hissizleşeli ne kadar oldu mutluluktan ağlamayalı. ne kadar oldu nefes almaktan keyif almayalı. sanki nefesimi tutuyormuşum gibi geliyor bana. ciğerlerim göğüs kafesime baskı yapıyor artık. insanlar bunu anlamıyorlar uzun zamandır kendimi sakladığım maskenin ardında ne kadar acı çektiğimi bilmiyorlar. aslında pimi çekilmiş bi bomba gibi dolaştığımın kimse farkında değil. o kadar yoruldum ki tek başıma ayakta durmaktan kimse anlamasın derttlerimi diye gülümsemekten. daha ne kadar dayanacağım buna bilmiyorum. artık hiç bir şeyi üstüme alınmıyorum. imalar laf sokmalar kızgınlıklar ve daha bir çok şey üstüme alınmadıklarım artık. bana direk söylenmeyen her laf benim için önemini yitirdi artık...
23 Haziran 2011 Perşembe, 01:11 

yağmur sonrası içimi ısıtan gözler..

Şu sıralar hayatım tam anlamıyla altüst olmuş durumda. o kadar kaçasım var ki buralardan ama kaçamıyorum. sorumluluklarım kaçmama engel oluyor. ne zamandır kendim olmadığımı fark ettim. sahile indim yağmur yağıyordu yanımda şemsiyem olduğu halde açmadım. yağmurda ıslandım düşündüm. ne zamadır bu haldeydim ne zamandır ben değildim. ne zamandır kendimi bu kıskacın içine hapsetmiştim. ne olmuştu da böyle olmuştum. hep kendi ayaklarım üstünde durdum ben bu güne kadar hiç kimseye hiç bir şeye minnet etmedim. acımıda içimde yaşadım mutluluğumuda. ama şimdi yağmur altında ıslanırken gözlerimden akan yaşlar canımı yakıyor. tutunacak bir dalım bile yok şu hayatta. görünürde varmış gibi ama aslında yok. ben hep bir dal oldum herkez için ama o kadar çok yıprandım ki artık ben de tutuncak bir dal istiyorum şu hayatımda. çırpınıyorum ama kimse görmüyor yada görmezden geliyorlar demek daha doğru. ben neden onlar gibi olamıyorum neden görmezden gelemiyorum onları. neden sadece kendimi düşünemiyorum ben. hep böylemi olacağım hep kendimi değilde başkalarınımı düşüneceğim. yağmur üstüme üstüme yağarken bu düşünceler her yağmur damlasında bir tokat gibi yüzüme çarpıyor. telefonum sesi beni düşüncelerimden sıyırıyor hiç beklemediğim bir kişi iyimisin seni merak ettim diyor. iyiyim diyorum ama o hayır sesin titriyor sen hiç iyi değilsin nerdesin sen diyor ağlıyorsun sen gelmemi istermisin diye soruyor bana sesimden iyi olmadığımı anlayan bir kaç dostumdan biri olur diyorum. beklemeye devam ediyorum düşünüyorum iyi dostlar biriktirmişim ben gerektiğinde bana tutuncak dal olan dostlar. yanında diğer dostumla geliyorlar. beni oturduğum yerden kaldırıp kuru bir yerlere götürüyorlar. o kadar ıslanmışım ki  üşüdüğümün bile farkına varmıyorum. titriyorum ama üşümüyorum beni gülümsemeleriyle ısıtan 2 dostum var yanımda. ve güneş tekrar açmaya başlıyor hem benim hemde şehir için.  kemiklerimi ısıtıyor. yürümeye başlıyoruz dolaşıyoruz güneşin altında birden onu hissediyorum bir çift göz daha onu görmeden gözlerinin bakışını görüyorum. uzun zamandır özlediğim bir bakış. sonra onu görüyorum selamlaşıyoruz ama konuşmuyoruz kelimeler gereksiz gözlerimiz varken. geçmişten gelen karşılıksız seven bir dost. ne kadar oldu diye düşünüyorum bu gözleri görmeyeli dost selamını almayalı. bana bakarken sakın üzülme her zaman dostların yanında bunu sakın unutma diyor. ne zaman ihtiyacın olursa ben ve dostların hep burda olacağız. sonra uzaklaşıyor. orda ardından bakarken hayatımdaki en büyük eksiğin farkına varıyorum. dostlarım. onları ne zamandır ihmal ettiğimi fark ediyorum. onlar bana kırgın olsalar da  ben üzgünken hiç terettüt etmeden yanıma geldiler. kavgalıda olsak sıcak bir selamlarını benden esirgemediler. dostlarımdan uzaklaştığım zaman kendim olmaktanda uzaklaşmışım. ey dost sıcak gülüşün ve sevgi dolu gözlerin için sana teşekkür ederim....
29 Mayıs 2011 Pazar, 17:42

fanfan ve alexandır

Güzel bir filmdi seyretmenizi tavsiye ederim. türkçesii bulamadım ama alt yazılıda güzel. film genel anlamda çok güzel bir aşkı anlatıyor. aslında burda niyetim film eleştirmenliği yapmak değil. seyrettiğim bir filmden esinlenerek bi şeyler yazmak. çok uzun zamandır ilk defa klavyemin karşısındayım. bu film de beni etkileyen şey aşk oldu tutkulu ve bir okadar da dokunulmaz aşk. ikisi nasıl olur demeyin olabiliyor. bir insanı tutkulu bir şekilde sevebiliryorsunuz ona dokunmak onunla olmak istiyorsunuz ama hayatın sorumlulukları tantanası sizi bunu yapmakttan alı koyuyor. sorumluluk almak istemiyosunuz ama onunla da olmak istiyosunuz. işte bur da imdadınıza arkadaşız biz lafı giriyo. onun yanında kalmak için ödemeniz gereken ufak bi bedel gibi görünüyor. onunla eğlenmek gezmek dolaşmak sohbet etmek bunları yapabileceksiniz ve hiç bir sorumluluğunuz olmayacak. neden bağlanasınızki ne gerek var böyle olmak daha iyi diye kendinizi kandırmaya başlayacaksınız. ama birgün bir bakacaksınız o bir başkasının kollarında onunla evleniyor. siz sadece bakmakla yetineceksiniz. nede olsa sorumluluk almak istemiyorsunuz ya. ya içinizdeki fırtınalar onları ne yapacaksınız. nasıl dindireceksiniz ömür boyu sürecek fırtınalarınızı yaşayamadığınız anların pişmanlığını nasıl. daha yazacak çok şey var ama buraya kadar herkesin öyküsü ama asıl önemli olan bundan sonrası ne yapcaksınız onun ellerinizin arasından kayıp gitmesine izin mi vereceksiniz yoksa onun ellerine sımsıkı sarılıp... neyse dedim ya bundan sonrası sizin kararınız artık. ama unutmayın aşk geç kalmayı kabul etmez. geç kalmadan koşun ona :):)

SUSMAK

          Bazen susmak gerekli ne bildiğinin yada ne kadar bildiğinin bir önemi yok. sadece susmak gerekli bu hayatta... bazen o kadar çok susuyorum ki ben bile garipsiyorum bu suskunluklarıma... bazen düşünüyorum susma konuş boşalt içindekileri dışarı ama yapamıyorum konuşursam acıtırım hem onları hem kendimi diyorum ve gene susmaya devam ediyorum... ne kadar zor susmak konuşmak isteyipte konuşamamak... ağzımı açtıkça saçma sapan salakça konuşmaya başlıyorum sırf susabilmek için bunu yapıyorum... niye ve kim için yapıyorum bunu ne elde edeceğim bana ne yararı olacak diye düşünüyorum sürekli. bir cevapta bulamıyorum bir çözümde. içimden geçen herşeyi susa susa bağırıyorum. benim tüm sezsizliğim aslında içimdeki fırtınalarımdır. sadece görmesini bilen ve beni gerçekten tanıyanlar bu susmalarımın iyi olmadığını biliyor. geri kalanlar söylediğim salakça kelimelerle beni yargılıyorlar. asıl sustuklarımla yargılayın beni. VE BEN GENE SUSUYORUM...
CADI BANU 04.04.2011 23:20